Sivasli-64
  SiVASLI hakkinda / Über SiVASLI
 

Uşak Adı:

 

Uşak Adı ile İlgili Efsane Bir zamanlar Uşak kentinin bulunduğu yer, ağaçların gölgelediği, derelerin çağladığı, güllerin burcu burcu kokup bülbülleri deli divane ettiği, gönül çekici güzel bir alandır. Her ilk baharda genç kızlar, delikanlılar bir kez burada toplanır, tanışır, eğlenir, kendilerine eş seçer, akşama doğru da dağılırlar. Bir süre sonra sevdalılar mutluluklarının yaşam boyu sürmesi için bu yerde bir kent kurar. Adına da aşıklar yurdu anlamında "Diyar-ı Uşşak" derler. Kentin temeline sevda harcı katıldığından, burada bir süre kalan mutlaka sevdaya düşer.

Giderek kenti kuranlar sevdalarını daha da somutlamak ister, duygularını doğanın güzelliğini ilmek ilmek halı lara dokurlar. Sevdayla işlenmiş, güzelliklerle ilmeklenmiş bu halılar o denli beğenilir ki, Uşak halıları her evin baş köşesini süslemeye, saraylarda, konaklarda baş köşeyi almaya başlar. Ünü deniz aşırı ülkelere ulaşır. Kentin doğanın türlü renklerini taşıyan güzellikleri, mutluluk, bereket, sevda üzerine çeşit çeşit motifler, Uşak halılarının değişmez desenleri olarak günümüze değin işlenir.



SIRAKAYALAR EFSANESi    

                                                    rohkost

Usak ile Afyonkarahisar illeri arasinda sinir teskil eden Bulkaz Dagi'nin bati yüzü Usak'in Sivasli ilçesine bakar. Sivasli ilçesi Usak'in 35 km güneydogusunda Usak- Denizli karayolu üzerindedir. Sivasli'dan yüzünü doguya çevirip baktiginizda Bulkaz Dagi'nin bagrindan uzunca ve yüksekçe bir sira kaya dizisi ile bu dizinin biraz önünde büyükçe tek bir kaya görürsünüz. Sivasli ve yöresinde dizi kayalara Sirakayalar, öndeki tek kayaya da Kiz kayasi denir.


Sivasli ve yöresinde bu kayalar üzerine kurulan Sirakayalar efsanesi yüzyillardan beri nesilden nesile söylenegelmektedir. Kiz babalarina ibret dersi veren efsaneyi duymayan bilmeyen yoktur.


Tanri'nin insanlarin her dilegini kabul eyledigi çok eski zamanlarda Bulkaz Dagi'nin basindaki düzlükte zenginligine ölçü bulunmayan bir yörük beyi yasarmis. Adamin koyunu, keçisi daga tasa sigmazmis. Bu beyin Zeliha adinda güzelligi dillere destan bir tanecik kizi varmis. Zeliha bir gece rüyasinda bir çoban görmüs. Çoban yanik yanik kaval çalip türküler söylemis. Aradan günler, aylar geçmis, kizcagiz bir türlü o rüyayi unutamamis. Hayalinde yasattigi yoksul çobana her geçen gün biraz daha sevdalanmis. Zeliha'ya dogudan batidan görücüler, dünürler gelirmis bir yandan da. Fakat hepsi de eli bos dönerlermis.
Günlerden bir gün kara çadirin kara gölgesine oturup düsünürken Zeliha'nin kulagina biraz öteden kaval sesi gelmeye baslamis. Can kulagiyla dinlemis. Aylar önce rüyada dinledigi kavalin ta kendisiymis bu. Bir sevinç atesi almis yürümüs yürecigini. Kaval o kaval ama çoban da o çoban mi bakalim? Hemen eteklerini tutup kosmus sesin geldigi yöne. Gitmis, gitmis bir ulu çamin altinda durmus. Meger aradigi çoban, orada çamin gövdesine yaslanip dururmus. Ayaklarinin ucuna basa basa iyice yaklasmis kiz. Çobansa dünyadan habersiz. Kendini çaldigi havaya öylesine kaptirmis ki, ne güttügü koyunlarin çok ötelere gittiginden, ne de yanina dünyalar güzeli bir bey kizinin geldiginden habersizmis. Çobanin çalmasi, Zeliha'nin kendisinden geçerek onu seyretmesi kimbilir daha ne kadar sürecekmis. Fakat az ötede baska çamin gölgesinde yatan çoban köpegi havlayarak manzarayi bozmus. Zeliha korkudan bir "ayy" çekince çoban kendine gelmis. Kaval sesi kesilmis. Esmer yüzlü, ince kara biyikli genç çoban ayaga kalkmis, kendisine iyice yaklasan kiza merakla sormus;
- In misin, cin misin, ne isin var burada?


Zeliha çobanin kavali kadar oksayici bir sesle cevap vermis:


- Ne inim, ne de cin...Kavalini dinlemeye geldim.


- Bari begenseydin?


- Begenmesem dinler miydim?


Daha konusup tanisip ayrilmislar. Her gün bu agacin altinda bulusmaya söz vermisler. Aradan günler geçmis. Bir gün yörük beyinin adamlarindan biri kizla çobani orada el ele tutusup konusurlarken görmüs. Bosbogaz herif hemen gidip haber vermis beye. Bey, bir kizmis bir kizmis ki öfkesinden küplere binmis. Çobani bir güzel dövdürtüp o yöreden kovalatmis. Kizini da dövüp kara çadira kapatmis.


Bey kizi Zeliha yemeden, içmeden kesilmis çadira. Durmadan "of" çekmeye, gözyasi dökmeye baslamis. Asktan, kara sevdadan anlayanlar:


- Beyimiz, demisler. Gel etme eyleme. Iki gönlün arasina girme. Kizin hali çok kötü. Ne yiyor, ne içiyor, geceyi gündüze katip ah çekiyor, gözyasi döküyor. Ver sunu sevdiceginede kapansin bu is.


Nuh demis, peygamber dememis bey. Olmaz diye diretmis kim ne derse. "Olmaz... Benim biricik dünya güzeli kizim bir yoksul çobanla evlenemez. Askmis, sevdaymis bence bunlarin hükmü yok. Hepsi kuru laf. El alem ne der bana? Bey kizi bey ogluna es olur. Söyleyin o kizim olacak haddini bilmeze. Bu sevdadan çabuk vazgeçsin. Yoksa ömrü boyunca o karanlik çadirdan çikartmam onu..."


Günler haftalari, haftalar aylari tamamlamis obada. Kimse beyin tas yüregini yumusatamamis. Is dönmüs dolanmis yufka yürekli anaya düsmüs. Ana bu... Daha fazla dayanamamis biricik kizinin kara çadirda sararip solmasina. Çobansa çoban, yoksulsa yoksul. Demis diretmis ana. O da insan. O da Tanri kulu degil mi? Gidin, tez elden haber iletin benden yani. Gelsin, kaçirsin kizimi.


Gün geçmemis, haber çobana ulasmis. Hemen o gece girmis çadirlarin arasina çoban. Anayi çagirtmis; öpmüs elini. "Iste geldim" demis.


- Iyi ettin ogul. Demis ana da. Güzel ettin. Bekle buracikta. Ben çikarip geleyim sevdicegini. Kaçin, gidin uzaklara. Mutlu olun, unutun bizleri...


Çok geçmeden Zeliha gelmis. Iki sevgili bir al ata binip batiya dogru kaçmislar. Olacak bu ya aradan üç bes dakika geçmeden bey, Zeliha'nin kaçirildigini haber almis. Hemen adamalarini toplamis ve düsmüs peslerine. Bayir asagi kizla çoban önde; beyle adamlari arkada at kosturmuslar. Öndekiler kaçmis, arkadakiler kovalamislar. Derken safak sökmeye baslamis. Aralari iyice kapanmis. Yakalanmak üzere imisler. Zeliha iste tam o zaman kaldirmis ellerini yukari, yalvarmis her seye kadir olan o yüce Tanri'ya; "Tanrim" demis sevdali yüreginin olanca gücüyle. "Yüce Tanri'm, su babam olacak zalim kulunu insan yaratip tas yürekli baba edecegine tas yaratsan olmazmiydi..."


Safagin ulu sessizliginde bu yakarislar dalga dalga göklere yükselmis. Arkasindan yer gök sarsilmaya, dag tas inim inim inlemeye baslamis. Tanri, Zeliha'nin dilegini kabul eyleyip tas yürekli babalara ibret için beyle adamlarini oracikta bir sira kaya halinde taslastirivermis gel ne var ki, çobanla Zeliha da az ötede ayni akibete ugramaktan kurtulamamislar.


Iste o gün bu gündür Bulkaz Dagi'nin bati yamacini süsleyen ve Sivasli ilçesine tepeden bakan Sirakayalar'la Kizkayasi yeni kusaklara tas kesilmis yörük beyi ile güzel kizi Zeliha'nin ve talihsiz çobanin ibret dolu aci öyküsünü fisildar dururlar.




Hacım Sultan: 

Hacım Sultan bir Türk mutasavvıfı olan Hacı Bektaş-i Veli'nin halifelerindendir.Horasan'dan gelmiş ve ona mürit olmuştur.Asıl adı Recep'tir. Hacı Bektaş'ın müritleri gece gündüz onun hizmetinde bulunur,sağlığında işaret ettiği yerlere giderler,oralarda yaşayıp irşad ederlerdi.Hacım Sultan dergahın çok sevilen üyelerinden biri olup görevi kilerci idi. Bir adı da Kolu Açık Hacını Sultan'dır. Velayetnamesinde yazıldığına göre; Hünkar, batın kılıcını Hacım Sultan'a verir. " Erenler meydanında cellatlığı sana verdik.Fakat haksız iş yapma,sana zararımız dokunur" der. Hacım Sultan kılıcı aldıktan sonra yürür.Tam o sırada meydan sakası merkebiyle mutfağa su götürmektedir. Hacım Sultan kılıcı denemek ister ve merkebe vurunca belinden ikiye böler. Hünkar bunu duyunca "Kolları tutulsun" der ve Hacım Sultan çolak olur. Çok üzülür ve pişman olur. Arkadaşlarını, affedilmesi için Hünkara gönderir. Arkadaşları onun için yalvarıp af dilerler. Hünkar affedip" kolu açık olsun" deyince kolları eski haline döner.Bundan sonra adı Kolu Açık Hacım Sultan olur.

Hacım Sultan'm gönlüne bir gün 'acaba erenler bize nereyi yurt verecekler' düşüncesi gelir.Bu fikir Hünkara malum olunca " Kolu Açık Hacım sana şu oğul canavarını tepeleyeceğin yeri yurt verdik,mezarm orada olsun" der.Bundan sonra menkıbelerde, Hünkarın işaret verdiği yerin Germiyan ili olduğu,Hacını Sultanın Germiyan beyinden yurt istediği,O'nun da Uşak taraflarında 'susuz' denilen ıssız bir yeri yurt verdiği,buralara yakın bir yerde herkesi korkutup rahatsız eden bir canavar bulunduğu, Hacım Sultanın Hünkar göçünce buraya geldiği, canavarı, ağzından çıkan nefesin ateşi ile yakıp öldürdüğü,geçit vermeyen Banaz Çayının suyunu ikiye bölüp geçtiği,taş yapı bir köprüyü Banaz Çayının suyuna üflemesiyle yıktıdığı, eteğine değenlerin öldüğü ve bunlara benzer birçok kerametlerinden sonra ününün etrafa yayıldığı uzun uzun anlatılır.Gerek Velayetnamede gerek Hacı Mustafa'nın yazdığı küçük kitapta' susuz' diye adı geçen yer bugünkü Hacım Köyünün merkezidir.

Hacım Sultan 1305 yılında Uşak'a gelmiş ve Hacım Köyünün olduğu yere yerleşerek şeyhi Hacı Bektaş Veli'nin izinde tarikatı temsil etmiştir.Hünkarı gibi evlenmemiş,ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır.Bazı menkıbelerde Hacım Sultan'm sığır çobanlığı yaptığı ve bir boğasının bulunduğu anlatılır.Türbesi Hacım Köyündedir.Burada O'un boğasının izi olduğu söylenen küçük üç kaya,çilehane kalmtıları,değirmeni ve en yakınlarındanDerviş Burhan'ın mezarı bulunmaktadır. Ayrıca Hacım Sultan Derneğinin muhafaza ettiği Uşaklı Hacı Mustafa adlı bir kişinin 1305 te Hacım Sultan için yazdığı el yazması bir kitap vardır. Hacım Sultan'm kendi el yazması bir eseri bulunamamştır.Fakat hakkında yazılmış yazı çoktur.Bütün menkıbelerde ismi geçer.Kerametleri Evliya teskerelerinde geçer. Sait Emre adındaki şair bir dervişin şiirlerinde çok övülmektedir. Hacım Sultan bu yöreye gelince Germiyan Beyi L Yakup Bey bir zaviye inşa ettirmiş,bir vakıf ile desteklemiş ve bir şeyh göndermiştir.İçinde su basar tarlalar,ormanlar,değirmenler bulunan geniş bir alanı şeyhin tasarrufuna vermiştir.Bugün için 5000 dönüm ollduğu belirtilen alanın hudutları şöyledir: Doğusu Bekçe (akça) Tepesi Pınarı,Sarı Taş, Sarı Kaya,Batısı Ertüllü Köyü ,Saraycık Köyü, Kuzeyi Timur Tepesi, Güneyi Kökez Köyü yakınında Yassı Taş. Bu arazi herşeyi ile fakirlere, miskinlere,oraya gelenlere, misafirlere vakfedilmiştir.İdaresine ve bakımına Şeyh Mustafa Germiyani'nin oğlu Şeyh Dedebali tayin edilmiştir.

Hacım Sultan zaviyesinin yıllık geliri üçe bölünürdü.Bir kısmı şeyhin emrine,bir kısmı masraflarına, üçüncü kısmı ise ilimle uğraşanlara verilirdi.

Hacım Sultan Hünkarı gibi Horasandan Anadoluya Türklüğü ve Müslümanlığı yaymak amacıyla gelmiştir.Bu yolda hizmetler vermiştir.Kerametleri, ibadetleri ve telkinleri ile halkı ıslah ve irşad etmiştir.

Kolu Açık Hacim Sultan olarak da bilinir. Hacı Bektaş-ı Veli’nin akrabası olan ve Hacı Bektaş-ı Veli ile birlikte Horasan’dan gelen Hacim Sultan’ın asıl adı Recep’tir. Mezarı Uşak’ta Susuz denilen yerdedir.

Hasluck’a göre Vidin’de makamı vardır. Hakkında “Vilayetname” düzenlenmiştir. Cemlerde talibe öğretilen makamlar arasında “Meydan taşı”; Hacim Sultana aittir. İnanışa göre bir tahta kılıç olan “Batın kılıcı” Hacı Bektaş-ı Veli tarafından kendisine verilmiş ve eğitici (terbiye edici) olarak görevlendirilmiştir. Bu nedenle Bektaşiler Hacim Sultan’dan çekinirler.Bektaşiler; "Hak yoluna gitmeyenleri" eğiten biri olarak tanırlar. “Erenlerin Batın celladı” da denilir. Tekke, XX. y. yılın başlarında kullanılmaz durumdadır ve bir mütevelli tarafından yönetilmektedir. Çevresinde Bektaşi köyleri yoğundur.


 

 
 
  Heute waren schon 2 Besucher (3 Hits) hier!  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden